Almanya ekonomisi ciddi engellerle karşı karşıya ve ara sıra olumlu gelen verilere rağmen toparlanma işaretleri belirsizliğini koruyor. Zorluklar sadece döngüsel değil, aynı zamanda yıllardır devam eden ve ülkeyi benzerlerinin gerisinde bırakan yapısal sorunlardan da kaynaklanıyor.
Uzun Süreli Ekonomik Durgunluk
Almanya'nın ekonomik büyümesi dört yıldan fazla bir süredir durgunlaştı ve GSYİH 19'daki COVID-2019 salgını öncesinde görülen seviyelere zar zor ulaştı. Bu büyüme eksikliği, Federal Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir durum. Bu durum, geleneksel olarak Alman ekonomisinin omurgasını oluşturan otomotiv imalatı ve makine imalatı gibi kilit endüstrilerdeki önemli düşüş nedeniyle daha da kötüleşiyor.
Üretim sektörü, özellikle imalat sektörü, 2010'dan bu yana görülmeyen seviyelere düştü. Bu düşüş kısmen, inşaat izinlerinin ve gelen siparişlerin son iki yılda yarı yarıya azalmasıyla birlikte, yıllar süren canlılığın ardından inşaat faaliyetlerinde görülen keskin düşüşten kaynaklanıyor. Bu yavaş hareket eden ekonomik bozulma, ani bir çöküş değil, politika yapıcılar ve işletmeler arasındaki kararlı eylem aciliyetini ortadan kaldıran kademeli bir düşüştür.
Zorluk Çeken Sanayi Sektörü
Federal İstatistik Ofisi'ne göre, haziran ayında Almanya'nın sanayi sektörü, siparişlerde bir önceki aya göre yüzde 3.9'luk bir artışla nadir görülen olumlu bir gelişme kaydetti. Bu, art arda beş ay süren düşüşün ardından 2024 yılında siparişlerdeki ilk artış oldu. Bu yükselişte otomotiv sektörü önemli bir rol oynasa da bilgi işlem ekipmanları ve elektronik gibi diğer sektörlerde talepte düşüş görüldü.
Bu artışa rağmen, Alman sanayi sektörünün genel görünümü hala kasvetli. Federal Ekonomi Bakanlığı, devam eden zayıf iş hissiyatı ve zayıf dış talep nedeniyle sanayi faaliyetlerinde daha geniş bir canlanmanın olası olmadığını belirterek ihtiyatlı davrandı. Siparişlerdeki artışa rağmen sektör sürdürülebilir bir toparlanmadan uzak duruyor.
Geride Kalan Bir Millet
Almanya'da hem işletmelerin hem de tüketicilerin temkinli yaklaşımı, daha geniş bir belirsizlik duygusunu yansıtıyor. Reel gelirlerdeki hafif artışa rağmen tasarruf oranı en son pandemide görülen seviye olan yüzde 15'e yükseldi. Harcama konusundaki bu isteksizlik, geleceğe ilişkin derin endişeleri yansıtıyor ve bu endişeler, siyasi ve ekonomik istikrarsızlıkla daha da kötüleşiyor.
Yatırım planlarının küçültülmesi ve iş gücü azaltımlarının daha yaygın hale gelmesiyle işletmeler de geride kalıyor. Mevcut hükümet için yapılan zayıf oylamalar ve popülist partilerin yükselişiyle şekillenen siyasi manzara, gerekli ancak muhtemelen sevilmeyen reformların uygulanması konusunda isteksizliğe yol açtı.
Yapısal Dönüşümün Zorlukları
Almanya, geçici ekonomik dalgalanmaların ötesine geçen yapısal bir krizle karşı karşıya. Ülke, endüstriyel ekonomiden bilgiye dayalı ekonomiye geçişin ortasındadır. Bu değişim, eğitime, araştırmaya ve geliştirmeye önemli yatırımların yanı sıra ekonominin nasıl yapılandırıldığı ve düzenlendiği konusunda yeniden düşünmeyi gerektiriyor.
Ancak Almanya bu alanlarda geride kalıyor. Fikri mülkiyet, bilgi ve inovasyon gibi maddi olmayan varlıkların toplam yatırımlar içindeki payı, Fransa, İsveç ve Danimarka gibi diğer gelişmiş ekonomilere kıyasla Almanya'da çok daha düşük. Bilgiye dayalı varlıklara yapılan bu yetersiz yatırım, ülkenin yavaş ekonomik performansının ardındaki önemli bir faktördür.
Bir zamanlar Alman inovasyonunun önde gelen gücü olan otomotiv endüstrisi, özellikle geleneksel içten yanmalı motor teknolojilerinde araştırma ve geliştirme harcamalarını kısıyor. Diğer sektörler Ar-Ge bütçelerini artırırken, bu çalışmalar otomotiv sektöründeki yapısal gerilemeyi telafi etmeye yetmiyor.
Cesur Reformlara İhtiyaç Var
Bu zorlukların üstesinden gelmek için Almanya'nın yenilikçiliği teşvik eden ve bilgiye dayalı bir ekonomiye geçişi destekleyen cesur reformlara girişmesi gerekiyor. Bu, eğitim ve araştırmanın güçlendirilmesini, işletme finansmanını kolaylaştırmak için bir Avrupa sermaye piyasasının oluşturulmasını, veri altyapısının modernleştirilmesini ve vasıflı işçiler için göçün önündeki bürokratik engellerin kaldırılmasını içermektedir.
Son dönemde sanayi siparişlerindeki artış olumlu bir işaret olsa da, Alman ekonomisindeki uzun vadeli gerilemeyi tersine çevirmek için yeterli değil. Önemli yapısal reformlar yapılmazsa ülke, küresel rakiplerinin daha da gerisine düşme riskiyle karşı karşıya kalacak. Gereken dönüşüm önemli ve ufukta hızlı bir çözüm görünmüyor. Almanya derin ve sistemik değişimlerin gerekliliğini ne kadar çabuk fark ederse, ekonomik gücünü yeniden kazanmak için o kadar iyi bir konumda olacaktır.